Seni özlemek küçük sevgili yarını olmayan sabahlarda ve seni beklemek buz yataklarda, yorgansız, çarşafsız, yastıksız siyahlarda. Bilir misin? En çok beni öldürür, en çok beni duvardan duvara vurur…
Uyanmalarım hep sana kurulu ve bütün geç kalmalarımda. Ovuşturduğum gözlerim kan çanağı aynalarda küçük sevgili…
Deli eden uğultular yumağı olmuş kafamın içi sonra çiviler çakılıyor her bir santimine beynimin. Kerpetenleri, penseleri çalmışlar. Canım yanıyor sensiz sabahlarda ve ölümün siyah çehresi, beyaz beyaz gülüyor küçük sevgili…
Bütün tatlarım acıya, bütün düzlerim yokuşa çıkıyor. Gül kokulu zamanlarım vahşi zakkumlara dönüyor. Dokunma bana zehirlenirsin küçük sevgilim…
Ey! Benim büyüleyici beyaz zambağım, ey! Benim neşeli, nazik en güzel yanlarım. Ey! Benim acizliğim, ey! Benim tutsaklığım, ey! Benim en güzel yanım, canım, kanım tek kadınım; koma beni buralarda zehrimle, koma beni kendimle dört duvarlar arasında ölüme…
Denizlerimi yaktım küçük sevgili, gözlerimi… Ömrüm vicdan çarklarında, çıkmaz aşk sokaklarında tükeneli beri, gönlüm koca bir ihtiyar, kalbim köhne bir liman… Benden ne istediğini biliyor musun? Yaşamak bu kadar ağırken! “Yaşa” diyorsun, her nefeste sensiz bir kez daha ölürken, yaşamak çok zahmetli küçük sevgili…
Bu sensiz gecemde, bir sensizliği daha eklerken gönlüme, ne olur bir lahza seni çok görme gözlerime. Biriken ayrı yıllarımın hesabı bende. Hasretin dağ olup boğmuşken ne olur, ne olur daha fazla vurma kalbime…
16.07.2011 // Murat İnce